8 yıl öncesine değin…

Bursa’da da;

Muhafazakar kanattan pek çok “hizmet hareketi” sempatizanı ve mensubu kişi vardı.

Kimi, iktidar mensubu siyasetçiydi.

Kimi, işadamıydı.

Kimi, gazeteciydi.

Kimi, STK mensubu ve yöneticiydi.

Kimi, spor camiasındandı.

Kimi, bürokrattı.

Kimi polis, kimi askerdi.

Kimi de, belediye başkanıydı.

Onlar için Fethullah Gülen demek, islam dünyasının neredeyse halifesi demekti.

Bu adamların yıllardır çok gizli taktikleri vardı.

Cep telefonlarına yükledikleri bylock ağıyla haberleşiyorlardı.

Kimileri açığa çıkmamak için hareketsiz namaz kılıyordu.

Bazı kadınların başları özellikle açılıyordu, deşifre olmamak için.

Cemaatçi olduğu anlaşılmasın diye bazılarına alkollü içki serbestisi vardı.

Üst sınıf katalogdan eş seçebiliyorken, alt sınıflar ise kendilerine dayatılanlarla evlenebiliyordu.

Himmet dedikleri haracı vermeyen işadamlarına devletin sopası gösteriliyordu.

Soru çalarak, üniversitelere, askeri okullara ve devlet kadrolarına adam yerleştiriyorlardı.

Yargının üst tarafı neredeyse ellerine geçmişti.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ise önemli bir yetki gücüne ulaşmışlardı.

Öyle ikiyüzlülerdi ki;

Bazılarının yakalarında göstermelik Atatürk rozeti vardı, bazılarının ev ve işyerlerinde de Atatürk resmi.

İçki kadehiyle göstermelik resim verenler bile vardı.

Bürokrasi ise neredeyse tamamen ellerindeydi.

Müdür olmak, şef olmak, daire başkanı olmak için onların onayı gerekiyordu.

Başhekimlik, kurum müdürlüğü, polis şefliği, okul müdürlükleri, hepsi onların elinden geçiyordu.

Valileri bile atama yetkileri vardı gizli destekle.

Nitekim;
Bizim, Bursa eski Valisi Şahabettin Harput bile onlardandı.

Çok güzel uyduruk gerekçeleri vardı hepsinin.

Güya insanlığa ve Türkiye’ye hizmet eden bir cemaatin yöneticisi ve sempatizanıydı hepsi de.

Bu adamlar;
Yıllar yılı onbinlerce liyakatsız insanı devlet kadrolarına yerleştirdiler.

Düzenbazlıkların ve hilelerin alalarını yaptılar, çok büyük günahlar aldılar, çok kişinin başını yediler, çok sayıda vatanseveri mahvettiler.

Bursa da;
Amerika’ya bir zamanlar köprü oluşmuştu adeta.

Oraya gidip, görüşmek, sonra da bunları Bursa’da ballandıra ballandıra anlatmanın o camia içinde büyük havası(!) vardı.

Orada bir kare fotoğraf çektirmek, o fotoğrafı da Bursa’da iş dünyası içinde göstermek çok sükseliydi(!)

Kitap imzalatmaya gidenler, sonra da bunu Bursalılar duysun diye gazetecilere gösterenler bile vardı.

Siyasiler ise orada çekindikleri fotoğraflarını ulusal medyadan duyuruyordu artık.

Başı açık vekiller bile orada kapalı görüntü veriyordu, sanki burada bilinmiyormuş gibi.

Yurt dışına kaçan cemaatin sözde Bursa İmamı Cansun Sarıyıldız ile ahbap olabilmek ise neredeyse ABD Başkanı’yla tanışıyor olmak kadar önemliydi!

Karargahı;

Ankara Yolu üzerindeki Nilüfer Okulları’nın üst katı olan bu “İmam”la görüşebilmek için aracılara himmet üzerine himmet veriyordu Fethullahsever iş dünyası.

Tek bir dertleri vardı.

Teşvik ve kredilerle büyüyerek, “kazan-kazan” ilkesine uymak, kamu arazilerine belediye eli ile konmak ve sırtını bu cemaat gücüne dayamaktı.

Bir ara;

Sözde “Bursa İmamı” Sarıyıldız’ın Bursa’yı koordine ettiği ve Vali Harput’u da sık sık ağırlayıp talimat verdiği bu okul binası, adeta ticarethaneye dönmüştü.

Bursa’daki;

Bazı ünlü baklavacılar, sağlıkçılar ve eğitimciler bile, verdikleri yüklü himmetleriyle araya hatırlı adam koyup, işlerini büyütmek istediklerini bu kuruma iletiyorlardı.

Bu adamlar bile;
Bu yapıyı büyüterek meğerse Türkiye’nin altını yıllardır avuç avuç oyuyorlarmış.

CHP’liler ise;

Bu yapının bir örgüt olduğunu, Türkiye’yi ele geçirmek istediklerini söylüyorlardı her fırsatta ama “din düşmanı” ilan ediliyorlardı hemen.

Ve dahası;
Bu sözde “cemaatin” Bursa’daki üst düzeyi de 15 Temmuz 2016’da bir darbe yapılacağını biliyordu.

Üstelik, bunun kanlı bir darbe olacağını da biliyorlardı.

O tarihte…

Tür halkı sıradan bir Temmuz sıcağında kavrulurken, meğerse bu vatan hainleri başka bir Türkiye için son saatleri sayıyorlarmış.

Yılların hazırlığı tamamlandığında da;

ABD’den basılan düğme ile 15 Temmuz tarihi belirlenmiş ve Türkiye’yi teslim almayı bekliyorlardı.

Ama o gece hiç de ummadıkları bir gelişme oldu.

Darbe planları deşifre olunca düğmeye gece yarısından önce bastılar, erken basınca da, herkesin bildiği o gece ve sabahı yaşandı.

Türk halkı darbeye dimdik durdu.

İşin ilginci;

O gece, Bursa’da da ortalıktan kaybolanlar vardı.

“Kimin kazanacağını” bekleyip, cep telefonlarını da kapatıp adeta ölü taklidi yaptılar.

Bazı bürokratlar da tesadüfen yıllık izindeydi!

Bu durumu;

Dönemin CHP Bursa Milletvekili Dr. Ceyhun İrgil, sonradan Meclis’e verdiği soru önergesinde, Bursa’da da o gece ortalıktan kaybolan bürokrat ve siyasilerin tespitini istediyse de, bu talep sümen altı edildi.

Ama haklı olduğu da ortaya çıktı.

1 ay süren o “demokrasi nöbetleri”nde en ön saflarda FETÖ’cülere güya lanet okuyanlar, sonradan tek tek içeriye girdi.

O dönem hatırlıyoruz da;
Bursa’da aralarında;

Ufuk Civelek, Hilmi Gülcemal, Feridun Kahraman, Mustafa Kırcı, Ahmet Keşkekoğlu, Fuat Sarıkaya, Eyüp Karakuş, Mustafa Cemal Eğretli, Sami Şentürk, Mustafa Kesici, Yavuz Okur, Ahmet Gören, Davut Baykan, Soner Eken, Mustafa Bulut, Namık Ziya Mescioğlu, Yusuf Şaylı, Nihat Akınoğlu

Ayhan Kandıral, Ali Kemal Turhan, Hayati Canlılar, Mehmet Hulusi Babadağ, Ahmet Sevil, Orhan Tekoğlu, Erdoğan Özmüş, Mehmet Nalbant, Necdet Yıldız,  Ramadan Biçer,  Muhammet Ramazan Yiğitoğlu, Recep İleri, Beytullah Çakır, Bülent Özdemir, Sayit Usul, Ömer Kazangil,

Cengiz Resimoğlu,

Refik Öztüfekçi, Ali Saffet Durmuşlar, Hamit Tuna, Selamettin Özgörüş, Dinçer Temur, Ali Fuat Er, Osman Üstünal, Celal Sevmezler, Ahmet Nuri Ekiz, Sabri Eken, Turan Boztepe, Ömer Benli, Mehmet Benli, Ömer Kurt, Mehmet Kahraman, Rafet Kahraman, Salim Uçak, Salih Uçak, Şakir Umutkan, Mecit Özkelebek,

Rahime Özlem Özkelebek, Abdülkadir Özdemir, Veli Velioğlu, Hüseyin Algül, Osman Yıldız, Sevgi Demir, Emin Akça, İlhan Sarı, Muzaffer Koyuncu, Bünyamin Işık, İdris Çiftçi, Vedat Ateş, Mustafa Kızıltaş, Mustafa Ballı,

Muttalip Özcan, Mustafa Filiz, Mustafa Aslan, İbrahim Tekin, Mustafa Batki, Uğur Ufuk Erken, İbrahim Şerafettin Ekiz, Yusuf Abdi, Mustafa Akay, Yunus Dağ, Yusuf Akçil, Rasık Fikrullah Kaya, Sadık Alaca, Abdülrezzak Akın, Selahattin Çelik, İsmail Düzel, Mehmet Meter, Mehmet Ali Yayıkçı,

Ramazan Yılmaz, İlyas Ceyhan, Habip Nursi Alpaslan’ın da bulunduğu pek çok işadamı, FETÖ’ye mensup oldukları zannıyla gözaltına alınıp, ifadeleri alındı günlerce.

Hepsi de;
Örgütün “Bursa İmamı” ve verdikleri himmetlerle ilişkilendirildiler.

Tahmin edileceği üzere;

O zamandan bu yana pek çok kişi de kendilerini gizlemeyi başardı, kripto olmayı sürdürdü.

Zaten;
Toplumdaki genel kanı da bu yönde.

Bu adamlar hala varlar.

Hala dahi yurt dışına kaçarken yakalananlar var.

Bursa’da da;
Bir dönemin cemaatçi büyük işadamlarından ise artık yeller esiyor.

Kimi içeri girdi, kimi çıktı.

Sesleri solukları çıkmıyor ama devletin nefesini her an için ensesinde hissediyorlar.

Eminiz ki;

O çok arzuladıkları “başka Türkiye’yi bekleyen” Fethullahçı hainlerden hala Bursa’da da var.

Kimisi de güya tövbeli.

Ne yazık ki;
Dünya’da haini en bol ülkeyiz.

Bu satılık adamlardan çok var, bu topraklarda.

Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e laf sokuşturduğunu sananların durumu da aynı.

Yarın öbür gün iş sarpa sarsa, kalpakla bile dolaşır, köklerinin Selanik’e dayandığını bile söyler durur bunlar.

Kolaydır çünkü bu ülkede vatan hainliği.

Yeter ki, vatan sevgin ve omurgan olmasın.

Gerisi kolay!..