Bursa’nın;
Diğerlerine oranla havası en kirli iki ilçesi var.

Biri Kestel, diğeri de Nilüfer.

Bu iki ilçede de hava kirliliği öylesine yüksek ki, ulusal ve uluslararası limitlerin kat be kat üzerinde.

Adeta;
Ciğerlerine adeta zehir soluyor Kestelli’ler ve Nilüferli’ler.

Bu durumun en önemli sebebi, iki ilçedeki yoğun sanayi kuruluşları.

Ve bu fabrikaların bacalarından filtre edilmeden salınan zehirli dumanlar.

Ve bu işin ucu tamamen siyasete dayalı!

Yani, bürokratlara verilmeyen/verilemeyen talimatlar!

Hatırlanacaktır;

31 Mart seçimleri öncesinde Kestel’in Belediye Başkanı Önder Tanır’ı koltuğundan eden de bu işti.

İlçede;

En büyük sorun olarak anketlere de yansıyan fabrikaların denetimsiz ve filtresiz bacalarından çıkan gazlara karşı, Başkan Tanır adeta savaş açmış ve çok sayıda işletmeye cezai işlem uygulanmasını sağlamıştı.

Ne var ki;

Sanayicilerin şikayeti doğultusunda Başkan Tanır, partisi AK Parti tarafından yeniden aday gösterilmeyerek yerine şimdiki başkan Ferhat Erol gösterilmişti.

Nilüfer’de de;

Eski başkan Turgay Erdem’in de katılımıyla OSB’den yükselen zehirlere karşı halk protestoları yaşanmış ancak bu işin asıl sorumlusu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün umurunda bile olmamıştı.

Olmadığı gibi;

Bir de zehirlenen Nilüfer sakinlerinden bu fabrikaların tespitlerini istemişti.

Kendi görevini yapacağına sorumluluğu vatandaşa atan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Bursa’da devletin en kötü kurumlarından biri.

Bursa’nın havası da kirletiliyor, toprağı da, dereleri de ama bu kurumun yönetiminin gıkı bile çıkmıyor.

Bu ada akıllara;

İl Müdürü Mehmet Aytaç’ın siyaset kurumundan sanayicileri korumaya yönelik talimat aldığı iddialarını fazlasıyla kuvvetlendiriyor.

İşte, en yeni örnek Kestel.

Görüntüler;
Bursa kamuoyuna “Sanki Nagazaki’ye atılan atom bombasından sonra gökyüzüne yükselen dumanlar” diyerek yansıdı.

Görünen o ki;

Eski belediye başkanı Tanır’dan sonra Kestel’de sanayi kuruluşları fazlasıyla rahatlamış!

Çünkü;

Filtresiz ve denetimsiz bacalardan salınan gazlar ve kirli dumanları, ne yazık ki gören olmuyor!

En başta da;

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü görmüyor.

Allah aşkına;

Bursa bas bas bağırıyor “zehirleniyoruz” diye, fotoğraflar ve video görüntüleri konuyor ortaya, vatandaşlar artık adeta yalvarıyor “müdahale edin” diye ama bu kurumun yöneticilerinin umurunda bile olmuyor.

Geçmişte;

Bursa’dan gittiğine sevinenlerden biri olarak, eski Vali Yakup Canbolat döneminde de varlığı bile hissedilmeyen bu kurumun durumunu bir de şimdiki Vali Mahmut Demirtaş’a iletmiş olalım.

Ve de soralım:

1-              Bu filtresiz bacalar Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nce neden hala denetlenmiyor?

2-             Bu kurumun yönetimine sanayicileri korumak için özel bir talimat mı verildi?

3-             Kurum personelinin hafta sonu tatilinde bu işletmelerden çıkan partikül ve zehirli dumanlar daha da artarken, neden devlet mekanizması devreye                                   girmiyor?

4-             Bursalılar’ı zehirleyen bu fabrikaların baca emisyonları neden takip edilmiyor, idari para cezaları ile kapatma uygulamaları neden yapılamıyor?

5-             Bacalara filtre zorunluluğuna rağmen, Bursa’ya zehir salan bu işletmeler, kamuoyu ile neden paylaşılmıyor, neden gizlenip, korunuyor?

İlginç ki ne ilginç.

Avrupa’nın her hangi bir ülkesinde bu görüntüler yaşanıyor olsa, devlet anında müdahale eder, yasala aykırı çalışan ve insanları zehirleyen bu işletmeleri faaliyetten men ederdi.

Ama burası Türkiye, burası Bursa.

Bu şehrin insanları göz göre zehirlenebiliyor.

Bu da akıllara dünyada sadece biz Türkler’e ait olan şu lafı getiriyor:

“Sen, benim kim olduğumu biliyon mu?”

Yazık ki ne yazık!

Muhalefet boşuna söylemiyor, “sahipsiz Bursa” diye.