Türkiye yine ilginç bir dönemden geçiyor.

Bir tarafta;

Siyasetin giderek kutuplaşması ve bunun tabanda da hissedilmesi.

Bir tarafta da;

Yüksek enflasyona bağlı hayat pahalılığının getirdiği toplumsal sorunlar var.

Dahası;

Son yılların belki de en önemli seçimine gidiliyor yavaş yavaş.

Böyle bir süreçte;

Ülkemizin en büyük ve en önemli milli bayramı olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz.

Hem de büyük bir coşkuyla.

Türkiye Cumhuriyeti tam 99 yaşına girmiş oluyor.

Neredeyse 1 asırlık ama hala kurucu heyecanını yaşayan bir Türkiye.

Yine büyük bir coşku.

Yine bitmeyen bir inanç.

Ve kucak dolusu bir sevda var.

İşte böylesine bir süreçte Türk insanının her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu görülüyor.

Nitekim;

Emperyalist güçler, Türkiye üzerindeki kartlarını artık açık oynuyorlar.

Bunu da;

“Bireysel özgürlükler” ve “demokrasi” kavramları üzerinden yürütüyorlar.

Bu nedenle;

Çok ihtiyatlı olmamız gerekiyor.

Sınırlarımızın, toplumsal birlikteliğimizin, Cumhuriyet kazanımlarının, bu güçler ve içimizdeki maşalarınca tehdit altında olduğu günümüzde, her zamankinden daha gayretli olmamız gerekiyor.

Bunun için de;

99 yıl önce elde edile kazanımların ve bağımsızlığımızın değerinin iyi irdelenmesi gerekiyor.

Kuşku yok ki;

Yüzyıllarca monarşi ve teokrasi ilkelerine dayalı yönetimden, bir demokrasi biçimi olan Cumhuriyet yönetimine geçiş, Türk Milleti için en büyük nimet.

İşte…

Böylesine önemli bir haftada, ülkemizin doğum gününün olduğu haftada AK Parti’nin Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın sözlerini nasıl açıklamak gerekir ki?

Hele ki bu sözlerin zamanlaması manidardı.

Ne demişti Ünal?

“Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır.

Cumhuriyet, bizim lügatımızı, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir”

Allah aşkına;

Ne gerek vardı bu sözlere?

Partisinin;
“Türkiye yüzyılı” mesajı verdiği bu günlerde…

Ülkemizin ilk yerli otomobili TOGG’un devreye girdiği şu zamanda…

Dahası;

Türkiye Cumhuriyeti’nin 99. kuruluş yıldönümünde…

Yani böylesine heyecan ve coşku dolu bir zamanda, Cumhuriyet kazanımlarına laf etmenin ve eleştirmenin ne gereği vardı?

Mecbur muydu bu sözleri etmeye.

Partisini de kötü durumda bırakmadı mı?

Yüksek seviyeden söylenen bu sözler nedeniyle, iyice gerginleşen ve tabanı da kutuplaştıran siyaset mekanizması da zarar görmedi mi?

Bu sözler büyük hataydı.

Hele ki;

Cumhuriyet Bayramı haftasında.
Keza;

Şunu görmek gerekiyor.

Osmanlı’dan Cumhuriyete geçilirken bu topraklarda yaşayan 100 erkekten 93’ü,  1000 kadından da 996’sı resmi kayıtlara göre okuma yazma bile bilmiyordu.

40 bin köyün 35 bininde okul bile yoktu.

Türk Milleti, Cumhuriyetle aydınlandı, bugün için de iddialı ülkeler seviyesine ulaştı.

Tüm bunlar Cumhuriyet kazanımlarıyla oluştu.

Tüm bunları görmezden gelmenin, daha da kötüsü, Türkiye’yi bu günlere getiren kazanımları eleştirmenin bir mantığı olabilir mi hiç?

Bu noktada;

Bağlantısız ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin 99. yaşını kutlarken…

Türk insanına çağdaş dünya hedefini gösteren, laik ve demokratik Cumhuriyet rejimini armağan eden Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.

Ruhu şad olsun.

Doğum günün kutlu olsun Türkiye’m.