CHP Genel Başkanı Özgür Özel Esenyurt'ta halk buluşmasında açıklamalarda bulundu.

Özel'in açıklamalarından satır başları şöyle;

"Bugün burada Esenyurt Meydanı'nda, Esenyurt'un tüm renkleri, Kürtü'yle, Türkü'yle, Lazı'yla, Çerkesi'yle hangi etnik kökenden olursa olsun, Alevisi, Sünnisi, hepsi omuz omuza Esenyurt'un seçilmiş iki kişiden birinin oyunu alarak seçilmiş belediye başkanına ve onun şahsında kendilerinin seçme hakkına sahip çıkan bütün Esenyurtluları yürekten kutluyorum.

Bugün, dün yaşanan büyük hukuksuzluklardan sonra Esenyurt Belediyesi'nin önüne bir çağrı yaptık. Ancak, dün Esenyurt'un seçme hakkına el koyanlar, kayyum eliyle belediye binasına, binanın önündeki Özgürlük Alanı'na el koymaya kalktılar. Devletimizin, devletimizin polisini, kanunsuz emirlerle o alanı küçültmeye, sizi bizi, irademize sahip çıkarken güçsüz göstermeye kalktılar. Onlara verilecek cevap şuydu: Geldik, il başkanımızla diğer partilerin yöneticileriyle görüştük ve sordum. Dedim ki: "Esenyurt'un en büyük alanı, en büyük meydanı neresi?" dedim. Burasını söylediler. "Orayı dolduracağız." dedim. "Orayı."

Burada bir ilk gerçekleşiyor. Meydanda, bir siyasi partinin belediye başkanına yapılan bir haksızlık var. Ama meydanda biraz önce isimleri ayrı ayrı sayılan tüm siyasi partilerin bayrakları var, dayanışma duyguları var. Biraz önce, DEM Parti'nin Sayın Eş Genel Başkanının dayanışma söylemlerini işittik. Kendisine eşlik eden grup başkan vekillerine, milletvekillerine, Türkiye İşçi Partisi milletvekillerine, EMEP milletvekillerine, Saadet, DEVA, Gelecek ve Sol Parti'nin il başkanlarına, yöneticilerine, ilçe başkanlarına bu büyük dayanışma için yürekten teşekkür ediyoruz.

Ayrıca ayınlamış oldukları, yayınlamış oldukları açıklamalar, beni arayarak bildirdikleri dayanışma duyguları ve yaptıkları, kurdukları, kurumsal tutumlarla DEVA Partisi'nin Sayın Genel Başkanı Ali Babacan'a, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal'a, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Erkan Baş'a, EMEP'in Sayın Genel Başkanı Seyit Aslan'a, Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu'na ve kurumsal açıklamalarıyla güç veren Saadet Partisi'ne ve Sol Parti'ye yürekten teşekkür ediyorum.

Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu'na ayrıca yayınlamış oldukları açıklamalar, beni arayarak bildirdikleri dayanışma duyguları ve yaptıkları kuruk, takındıkları kurumsal tutumlarla DEVA Partisi'nin Sayın Genel Başkanı Ali Babacan'a, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal'a, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Erkan Baş'a, EMEP'in Sayın Genel Başkanı Seyit Aslan'a, Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu'na ve kurumsal açıklamalarıyla güç veren Saadet Partisi'ne ve Sol Parti'ye yürekten teşekkür ediyorum. Bu darbeye karşı dimdik ayaktayız, birlikteyiz, beraberiz.Yayına ne kadar gidiyor bilmiyorum ama duymasını istiyorum. Ahmet Başkan Esenyurt Meydanı. On binler hep ber ağızdan haykırıyor. "Ahmet Başkan yalnız değildir" diyorlar. Dün, dün yaşanan süreç tamamen hukuksuzluk, tamamen usulsüzlük, tamamen bir kumpasın tüm işaretlerini barındırmaktadır. Ahmet Başkan her sabah 8.30'da gittiği belediyeye, 8.30'da davet edilse ifade vermeye gidebilecekken sabah 5'te çilingirle kırarak evinin kapısına dayandılar. Eşi telaşla, korkuyla kapıyı açtı. Durumu izah etmek yerine itip geçtiler. "Müsaade edin, uyandırayım gelsin" dedi. "Hayır" dediler. Ahmet Özer'in yatak odasına gidip polisler kendisini bizzat uyandırdılar. Bunu bilerek yaptılar. Oradaki muamele, kötü muamele, ahlaksız muamele, kanunsuz muamele eninde sonunda bir kez daha bu milletin vicdanından dönecektir. Bunu bir kenara yazın. Yanında belediyeye aynı zamanda, eş zamanlı gittiler. Devlet dairesinin, devletin belediyesinin kapısını balyozla kırdılar. İçeri girdiler. Kapıda avukatlar yetişip, belediye meclis üyesi avukatlarımız yetişip aramaya hakları olduğu için tanıklık etmek istediler, içeri alınmadılar. Ne evde avukat vardı ne belediyede. Ve Ahmet Başkan'ı tutuklarken bu hukuksuzca temin edilen bazı evrakları, kitapları, dergileri kimin oraya koyduğunu bilmediğimiz, Ahmet Başkan'ın ilk kez gördüğü bir kitap taslağını bile tutuklanırken gerekçe diye gösterdiler.

Onun için ve tutuklama sırasında efendim onunla görüşmüş, bununla görüşmüş. "Eğer 10 yıldır dinliyorduk" diyor. "10 yıldır terörle irtibatlı" diyor. 10 yıl geriye kimin teröristlerle telefonlaştığına gidersek AK Parti'de FETÖ terör örgütüne mensup olmayan 10 kişi kalmaz, 10 kişi.

Davada kritik gün: Elebaşı Fırat Sarı hakim karşısında Davada kritik gün: Elebaşı Fırat Sarı hakim karşısında

Diyor ki 2015 yılında, diyor ki "Sen" diyor "Remzi Kartal'la belli sayıda telefon görüşmesi yapmışsın." Bir bakıyorsunuz, 2015 yılında Remzi Kartal'la, o dönemin AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Meclis Başkan Vekili, her ikisi de milletvekili oturmuşlar, yemek yemişler. Ya da geçtiğimiz seçim o zamanlar Munzur Üniversitesi'nden getirdikleri sosyolog gidip de adadan mesaj getirince onu okuyan öğretim görevlisi Remzi Kartal'la 8,5 saat görüşmüş, 8,5 saat. "Remzi Kartal'la görüştü" diye içeri atmaya kalkarsanız AK Parti'de kimse kalmaz, yöneticiniz de kalmaz sizin.

Bu meydanda, bu meydanda Esenyurt'ta konser verilmiş. Şarkıcı gelmiş, konser vermiş. Efendim, "Bu şarkıcıyı getirmek terör örgütüyle ilişkiymiş." Kardeşim, eğer o şarkıcının yaptığı iş terörse onu dinleyen Esenyurt Kaymakamı'nı ne yapacağız? Esenyurt Kaymakamı'nı?

Ne sanat, ne siyaset, ne yakınının ölümünde açılan taziye telefonu, ne 10 yıl önceki telefon görüşmesi terörle ilişkilendirilemez. Ancak yapılan iş Ahmet Özer'in özülünde önce Esenyurt'un, sonra İstanbul'un, sonra Türkiye'nin iradesine ipotek koymaktır. Çıkmışlar bilindik numaralarla, Şafak operasyonlarıyla, FETÖ'den kalma kumpaslardan medet umarak Ahmet Özer'i görevinden uzaklaştırıyorlar ve bunlar dönüp diyorlar ki: "Terör sorununu biz çözeceğiz ama Türkiye'de Kürt sorunu yoktur" diyorlar. Buradan açıkça söylüyorum, bir ülkede bir sorun varsa sorunun sahibine sorulur. Eğer bir sorunun olup olmadığına o ülkede yaşayanlar değil de yönetenler karar veriyorsa o ülkede diktatörlük var demektir

Açıkça söylüyoruz, bir ülkede bir sorunu yaşayanlar sorunu söylüyor ve bu sorun tartışılıp çözülüyorsa orası demokrasi diye anılır. Yok, ülkeyi yönetenler buna karar veriyorsa orası otokrasi'dir, orada otoriterler vardır ve o ülke demokrasi değildir. Bugün "Kürt sorunu yok" diyenler Esenyurt'ta yaptıklarıyla, kayyum politikalarıyla Kürt sorununun var olduğunu kendileri sadece Türkiye'ye değil, bütün dünyaya ilan etmişlerdir.

Ve Ahmet Hoca'nın tutuklanacağını dün öğle saatlerinde Erdoğan açık açık söyledi. Yani kararı vermişler. Talimatı vermişler. Şekil şartı tamamlıyorlar. Biliyorsunuz Canan Kaftancıoğlu davasında Selahattin Demirtaş davasında Sözcü Gazetesi davasında as dediklerini asan, kes dediklerini kesen sarayın talimatlarını yerine getiren biri vardı ve onun adı onun adı seyyar giyotin'di. Mahkeme mahkeme gezdirip adaleti katlettirmişlerdi. Onun adı onun adı adaletin celladıydı. Son görevi bakan yardımcılığıydı. Siyasiydi. Bir telefonla "bana İstanbul'da lazımsın" diye ta devletin en tepesindekinden aldığı emirle koştu geldi ve dünkü operasyonu yönetti. Buradan sesleniyorum. Sayın Erdoğan'ın talimatıyla gelip de bu operasyonlara girişen Akın Gürlek Zekeriya Öz'ü hatırlıyor musun? Zekeriya Öz'ü. Ona da talimatı Fethullah veriyor. Kumpas yapıyordu. Bıçağının iki tarafı da kesiyordu. Kibirinden yanına yanaşılmıyordu. Sonra günü gelince sıçan gibi kaçtı. Sen Recep Tayyip Erdoğan'ın Zekeriya Öz'üsün Akın Gürlek. Zekeriya Öz'üsün. Akın Gürlek savcı değildir. Akın Gürlek hukukçu değildir. Akın Gürlek vicdanı olmayan aklı olmayan hastane hastane hastane hastane sürünen mahkûmları bile cezaya boğan ama Akın Gürlek adliye adliye adalet katledilsin diye gezdirilen bir cellattır. Bu vicdansız bu millete hesap verecektir. Söz veriyorum."

Editör: Zehra Ceviziş