Bursa’nın  Fethinden neredeyse 600 yıl sonra Bursa, I. Dünya Savaşı’nın ardından Anadolu’ya giren Yunan orduları tarafından işgal edilmiştir. Tamı tamına 2 yıl, 2 ay ve 2 gün süren bu işgal ve işgal sırasında gerçekleşen bazı olaylar, Bursa’yı yurdun işgale uğrayan diğer bölgelerinden ayırmakta ve aradan geçen 100 yılın ardından anılmaya değer duruma getirmektedir.

Yunan İşgali ve Gerçekleşen Olaylar

I. Dünya Savaşı’nı sonlandıran ve bizim adımıza savaşın yenilgiyle sonuçlandığını belgeleyen Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının ardından yurdun çeşitli bölgeleri İtilaf Devletleri’nce işgal edildi. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan askerleri, zamanla Anadolu içlerine doğru ilerledi ve 8 Temmuz 1920 tarihinde Bursa’ya girdi. İstanbul Hükümeti’nin görevlendirdiği valilerin halkı sakin olmaya davet etmesi ve işgalci güçler karşıtı gösterilerin yapılmasını engellemesi nedeniyle Bursa’da, bazı kentlerde olduğu gibi, Müdaafaihukuk topluluğu bir türlü oluşturulamamıştı. Bu da Bursa halkının direnme gücünü törpülemişti. Bu nedenle Bursa’nın işgali Yunan tarafı için bir hayli kolay ve sorunsuz bir biçimde gerçekleşmişti.

Yunan Askerleri Bursa Ulucamii Önlerinde

Konu Bursa’nın işgali olduğunda, söz edilmesi gereken en üzücü olay kuşkusuz Anadolu’daki işgalci Yunan kuvvetlerinin komutanı olan Elefterios Venizelos’un oğlu Sofokles’in Gümüşlü Kümbet’te çektirdiği ve dünya basınına servis ettiği fotoğraflardır. Büyük bir zafer kazanmış kumandan edasıyla Osman Gazi’nin tabutuna kolunu ve ayağını dayayarak fotoğraf çektiren Sofokles, bir anlatıya göre Osman Gazi’nin sandukasına bakarak “Kalk ey Osman! Kalk da imparatorluğunun hâlini gör!” demiştir. Osman Gazi’nin tabutunu tekmelediğine ilişkin anlatılar da mevcuttur. Ancak ne tabutu tekmelediği kesindir ne de tabuta bakarak söylemiş olduğu sözler. Yine de özellikle çektirmiş olduğu bu aşağılayıcı fotoğraflar, kendisinin ne denli kin dolu olduğunu ve bu iki ulus arasındaki düşmanca tutumun ne denli yüksek düzeyde olduğunu gösterir niteliktedir.

Yunan Komutan Sofokles Venizelos Osman Gazi’nin Türbesinde

Bursa’daki Yunan kuvvetleri, tepki çekmemek ve bir direnişin önüne geçmek adına halka karşı başta oldukça yumuşak davrandıysa da bu tutumu uzun sürmemişti. Rum ve Ermeni çeteler sürekli olarak Bursa’nın çevre köylerine baskınlar düzenliyor ve halka zulmediyordu. Tarım alanları işgalci askerler tarafından talan ediliyor, hayvanlar zorla alınıyor, evler yağmalanıyordu. Bununla birlikte işgalci Yunan yönetimi, çıkardığı kararla Türklerin elindeki her türlü silahı Yunanlara teslim etmelerini istedi. Kente giriş çıkışlar denetim altına alındı, gündelik yaşam üzerinde olumsuz etkisi olan katı kurallar uygulandı. Ankara Hükümeti yanlısı yayın yapan Tasviriefkâr ve İkdam gibi gazetelerin Bursa’ya sokulması engellendi. Tüm bu baskı uygulamalarına karşı geldiği için öldürülen Türk sayısı işgal boyunca Bursa genelinde 100’ü aşacaktı.

İşgalin Yankıları

Devlete başkentlik yapmış olan 600 yıllık Türk kentinin Yunanlar tarafından işgal edilmesi yurt genelinde adeta bir şok etkisi yarattı. İzmir gibi bazı Ege kentlerinin işgal edilmesi belki de bir nebze olsun beklenen bir durumdu. Ancak yabancı askerlerin Bursa’ya girişi akılların ucundan bile geçemezdi. Bursa’nın Yunanlarca işgalinin Ankara’da duyulması üzerine mecliste büyük bir üzüntü yaşandı. Oturuma verilen 20 dakikalık aranın ardından Bursa milletvekili Muhittin Baha (Pars) Bey kürsüye gelerek yoğun gözyaşları içerisinde Namık Kemal’in “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?” adlı beytini okudu. Aynı gün, yani işgalin başlamasından hemen 2 gün sonra 10 Temmuz 1920’de, meclis kürsüsünün kara bir örtü ile kaplanması kararlaştırıldı. Bu kara örtü, Bursa özgürlüğüne kavuşturulana dek, belki de bir utanç göstergesi olarak, kürsüde kalacaktı.

Bursa’nın İşgal Edilmesi Üzerine Meclis Kürsüsüne Örtülen Kara Örtü, Namıdiğer “Puşideisiyah”

Bu umarsız duruma en çok üzülen kişilerden birisi de kuşkusuz İstiklal Şairimiz idi. Yılları, yitirilen bölgeler için ağıtlar yakmakla geçmiş olan Mehmet Akif, şimdi de Mustafa Kemal’in özel ricası üzerine ailesini geride bırakıp oğluyla birlikte Millî Mücadele’ye destek vermek amacıyla “son yurt” olarak nitelendirdiği Anadolu’ya, bağımsızlık mücadelesinin merkezi olan Ankara’ya gelmişti. Kendisi, ünlü “Bülbül” adlı şiirini Bursa’nın işgali üzerine kaleme almıştı. Şiirin sonuna “Bu manzume yazılırken Yunan istilası altındaki topraklarımız hususiyle Bursa’ya dair elim haberler geliyordu; tahkikine de imkân yoktu.” biçiminde bir not eklemişti. Şiirde feryât eden, üzülen, yas tutan bir bülbülle konuşarak öz yurdunda yurtsuz kalanın bülbül değil kendisi olduğunu belirtir, üzülmesi ve yas tutması gerekenin kendisi olduğunu söyler. Mehmet Akif bu şiiriyle Bursa’nın işgali sırasında yaşananları ve bu işgalin halktaki yıkıcı etkilerini ölümsüzleştirir.

Bursa’nın Kurtuluşu

Uzun bir hazırlık dönemi ve bir dizi savaşın ardından işgal güçlerinin direnci kırılınca Türk ordusu yurdun işgale uğrayan bölgelerini özgürlüğüne kavuşturmaya başladı. Birinci Türk Tümeni’nin Bursa’nın kurtuluşu için 10 Eylül 1922 günü saat sabah 07.00’de başlattığı yürüyüş, ilerleyen saatlerde Bursa önlerine kadar devam etti. Burada Yunan kuvvetleri ile girilen çatışmanın sonucunda, Bursa içindeki milis güçlerinin de yardımıyla, işgal güçleri saat 20.00’de ateşi keserek tüm cephelerden çekilme kararı aldı. Nihayet ertesi gün, 11 Eylül 1922 sabahında, Mirliva Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu Bursa’ya girdi. Bu kutlu haber telgraf yoluyla önce Ankara’ya, oradan da tüm yurda “Yeşil Bursa Al Sancağına Kavuştu!” sözcükleriyle yayıldı. İşte, o gün meclisteki kara örtü de yerinden kaldırıldı.

Başkan Özdemir, 'çevre temizliği' etkinliğinde Başkan Özdemir, 'çevre temizliği' etkinliğinde

“Kahraman Ordumuz Yeşil Bursa’yı Da Düşman İşgalinden Tahlis Etmiştir.”

(Vakit Gazetesi, 12 Eylül 1922.)

Yunan birliklerinin, Bursa’dan çekilmeden hemen önce şehri yakacağı dedikoduları, Türk tarafında tedirginlik yaratmıştı. Bu durum Türkleri olduğu kadar Avrupalı devletleri de kaygılandırıyordu. Sorun yalnızca kentin tarihinin zarar görmesi değildi. Bursa’nın düşman eliyle yakılması, Türk ordusunun denetimden çıkıp bunun acısını kentte kalan Yunan azınlıktan çıkarmak istemesine yol açabilir, silahlı Yunanların da karşılık vermesiyle geri dönüşü olmayan bir dizi korkunç olay baş gösterebilirdi. Bu bağlamda Türk tarafı, şehrin zarar görmemesi adına her türlü girişimde bulundu. 7 Eylül tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yunan birliklerinin neden olacağı olası bir Bursa yangınının kesinlikle karşılıksız kalmayacağını belirten bir açıklama yaparak olayın ciddiyetini tüm dünyaya duyurdu. Nihayet Türk ordusu Bursa’ya girdiğinde ne yazık ki manzara hiç de iç açıcı değildi. Türk tarafının ve İtilaf Devletleri’nin tüm girişimlerine rağmen Yunan tarafı tıpkı Eskişehir, Uşak ve İzmir’de yaptığı gibi Bursa’da da bir dizi yıkım gerçekleştirmişti. Ancak yine de TBMM’nin kararlı duruşu ve özellikle Fransızların uğraşı ile Bursa’nın yakılması engellenmiş, çok büyük bir felaketin önüne geçilmişti.

3. Kolordunun Bursa’ya Girişi (11 Eylül 1922)

Sonuç

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki bu yazıdaki amaç Türk-Yunan anlaşmazlığını diriltmek ya da geçmişteki yönetimlerin yaptığı hataları adeta birbirinin aynası olan bu iki dost halka yıkmak değildir. Yazıda da bahsedildiği üzere Bursa, Türk Tarihi açısından herhangi bir yer olmadığı gibi uğradığı işgal de benzersizdir. Ancak ne yazık ki asla unutulmaması gereken bu olaya hak ettiği değer verilmemektedir. Oysaki Bursa’nın maruz kaldığı işgal ve bu işgalin halkta yarattığı derin sarsıntı, tarihin ve belleklerin vicdanına bırakılmayacak düzeyde önemli bir olgudur.

Editör: Zehra Ceviziş